Apollo Programı’nın Perde Arkası

Apollo Programı’nın Perde Arkası

50 yıl önce Ay’a insanlı ilk ziyaret gerçekleşti. Bu görevin kararı ise bundan yaklaşık 60 yıl önce verildi. Bu kararla birlikte ABD’nin uzay programı şekillenerek bugünlere kadar devam etti. Dönemin ABD başkanı olan John F. Kennedy, ABD Kongresi’ni ikna ederek Ay’a gidiş ve dönüş için toplamda 531 milyon dolarlık hızlı bir ödenek çıkarttı. Bununla da yetinilmedi ve olabilecek aksaklıklar, görevlerin devamlılığı gibi konular sık sık gündeme getirilerek toplamda 9 milyar dolarlık bir ödeneğin uzaya harcanması sağlandı.

          Ay’a gidiş kendi başına bir tarih olsa da, kendisi de aslında başka bir tarihin parçası: Soğuk Savaş. Dönemin Rusyası yani Sovyetler Birliği roket biliminde ilerdeydi ve 1957 yılında bu deneyimini kıtalararası füze yapmak için kullanınca ABD bir anda paniğe kapıldı. Sovyetler Birliği, roketleri bir üstünlük göstergesi olarak kullandı. Daha sonra bu roketlerle uzaya insan gönderen ilk ülke oldu. 1961 yılında Yuri Gagarin uzaya çıkıp başarıyla yörüngeye girerek Yer’in etrafında dolanıp tüm Dünya’ya barışçıl mesajlar verdi. Sovyetler Birliği uzay alanındaki liderliğini daha da kuvvetlendirmek için çalışmalarını çok daha ileriye taşıdı; Ay’a üç tane uzay aracı gönderdi. Bunlardan biri Ay yüzeyine çakıldı, diğerleri ise Ay’ın görünmeyen yüzünün fotoğraflarını başarıyla çekip Dünya’ya gönderdi. Görünüşe göre ABD için “uzay treni” çoktan kaçmıştı.

          Kennedy, Yuri Gagarin’in uzaya çıkmasından 8 gün sonra dönemin Ulusal Uzay Programı başkanı Lyndon B. Johnson’dan Sovyet Birliği’nden neden geri kaldıklarını gerekçeleri ile birlikte yazılı olarak bildirmesini istedi. Bunun yanı sıra Sovyetler Birliği’nden önce başarılması olası hedeflerin ve görevlerin ayrıntılı maliyetlerini de içeren bir listesini rapor halinde sunmasını bildirdi. 24 saat aralıksız çalışacak şekilde düzenlenecek bir programla bu listedekiler ne zaman başarılabilirdi? Bu sorunun cevabının da özel olarak açıklanmasını istedi. Johnson tüm isteklere yanıt verebilecek şekilde ayrıntılı bir rapor hazırladı. Bu raporda yer alan başarılması olası görev listesinde Ay’a insanlı iniş de vardı!

          Bir yandan büyük planlamalarda kaybedilen zaman bir yandan Sovyetler Birliği’nin yeni başarıları ABD’yi yarışın gerisine itse de 5 Mayıs 1961 yılında Alan Shephard uzaya çıkan (yörünge altı) ilk ABD’li oldu. Bu gelişme ABD’nin de uzay yarışında yer aldığını gösterdi. Ayrıca bu gelişme ABD tarafından planlanan diğer görevler için de büyük bir moral kaynağı oldu. Aynı yılın 25 Mayıs’ın da ise Kennedy, uzay yarışında Sovyet Birliği’ne meydan okuyan programı netleştirdi. Hedef insanlı olarak Ay’a inmek ve oradan başarıyla Dünya’ya dönmekti. Bu haberi “kolay olduğu için değil aksine zor olduğu için seçtik” diye tüm Dünya’ya duyurdu. Tüm bunlar gerçekleşirken Sovyetler Birliği uzay yarışında açık ara lider konumdaydı.

          ABD’nin önünde taslaklar ve planlar olsa da bunların hayata geçmesi kolay olmadı. Kağıt üstünde yapılan birçok tasarımın gerçeğe dönüşmesi dönemin olanakları ile oldukça zordu. Her geçen gün yeni yöntemlerin ve tekniklerin geliştirilmesi gerektiği fark ediliyordu. Sovyetler Birliği’nin uzay araçları dikkatlice incelenerek bazı fikirlerden esinleniyor ve sorunların çözümü için insanüstü çaba sarf ediliyordu. Hem zaman hem de maddi olanaklar ABD için sürekli azalıyordu. Ay’a gitmek için tasarlanan roketin yeterli olmayacağı işte böyle bir ortamda fark edildi. Ay için o dönem üretilen roketlerden çok daha büyük bir roketin inşası gerekiyordu. Kimse bu işin tam olarak başarılıp-başarılmayacağını bilmese de en az hata ve yüksek gayretle projenin gerçekleşmesi için canla başla çalışıyordu. ABD çalışmalarıyla en azından Ay’a gitmeyi deneyecekti…

          ABD’de projenin mühendislik sorunlarının yanı sıra maddi olanaklar da göze batmaya başladı. Bu kadar paranın uzaya harcanması doğru muydu? Büyük yankı uyandıran bu gelişmeler politikacıları ve meclis üyelerini de rahatsız etmeye başladı. Bu durum Kennedy’e kadar uzandı. ABD için önemli bir karar aşamasında olduklarını belirten Kennedy, “son dört yıl içinde uzayı keşfetme adına önemli adımlar atıldı ve hiç kimse bunu önceden tahmin bile edemezdi” diyerek Ay’a gitmenin önemini vurguladı.

          Başarılı bir politikacı olan Kennedy Ay’a gitme ve Apollo programının oluşturulması konusunda tüm ülkeyi ikna etti. Ancak halk ve politikacılar bu yarışın tehditlerinden ve zorluklarından haberdar değildi. Mühendisler ve bilim insanları ise işin bu görünmeyen kısmı ile mücadele ediyordu. Önlerinde yapmaları gereken birçok iş vardı: astronotların içinde güvenle yolculuk yapacağı bir modül, Ay’a inecek bir araç, Dünya’ya sorunsuz şekilde dönecek bir kapsül ve tüm bunları uzaya taşıyacak devasa bir roket. İşin zor kısmı ise bunların hiçbiri o güne kadar denenmemişti!

          Apollo programına, kısaca ABD’nin uzay yarışında liderliğe geçişine, harcanan maddi olanaklar ve insan gücü Kennedy’nin öngördüğünün iki katıyla gerçekleşti. ABD, Ay’a başarıyla inilen ve geri sorunsuz biçimde dönülen insanlı görevi gerçekleştiren ilk ülke oldu. Tüm bunlar hesaba katıldığında ABD amacına ulaştı ve o dönem uzay yarışında liderlik koltuğuna oturdu. İnsanlık tarihinde bir kilometre taşı olan Apollo görevleri bir anlamda barışı da yanında getirdi. İki ülke arasındaki çekişme yavaş yavaş sonlanarak uzayda ortak çalışmaların yapıldığı keşifler ve araştırmalarla dolu yeni bir dönem başladı.