Apollo Televizyonda

Apollo Televizyonda

Televizyon eskiden evlerin vazgeçilmez aygıtı olup tüm dünyada kullanılan önemli bir yayın aracıydı. O dönemlerde önemli olayların hepsi televizyon yayınları ile tüm dünyaya duyuruluyordu. Televizyon bir anlamda uzay çalışmalarına da büyük bir katkı sağladı. Ay’a yapılacak insanlı yolculukların da televizyonda yayınlanması düşünüldü. Evlerinden 385.000 km uzaklıktaki uydumuz Ay’a atılacak ilk adımı herkes televizyonundan izleyebilecekti. Ancak bazı zorluklar vardı: yayını kaydedecek kameraların uzay koşullarında çalışması ve yayının yüzbinlerce kilometre öteden yeryüzüne sorunsuz bir biçimde aktarılması.

          Apollo görevi planlandığında bilimsel araştırmalara yapılan yatırımlar kadar bu görevinin tanıtımına da para harcandı. Halk Apollo görevinin nasıl ilerlediğini merak ediyordu. Bir yandan da bu kadar para gerçekten nereye harcanıyordu bunu gözleriyle görmek istiyordu. O dönem televizyonun çok yaygın ve tercih edilir olmasından dolayı Apollo görevlerinin önemli aşamalarında yayın yapılması fikri ortaya atıldı. Görevler kayıt altına alınacak ve tüm halkla paylaşılacaktı. Kısacası bu başarıları tüm dünya izleyebilecekti.

          Televizyon yayınlarında kullanılan kameralar çok büyük, hantal ve yüksek güce ihtiyacı olan aletlerdi. Apollo görevinde kullanılan cihazların özellikleri ise bunun tam tersiydi. İlk iş uzay aracında kullanılabilecek ve Ay yüzeyine kadar taşınabilecek uzay koşullarında çalışmasına engel olmayan bir kameranın geliştirilmesiydi. Kameranın astronotlar tarafından rahatlıkla taşınabilmesi için ağırlığının 3 kilogramı geçmemesi gerektiği anlaşıldı. Uzay aracının gücünü tüketmemesi için ortalama olarak 6 Watt gücüne sahip olması ve uzay koşullarındaki Ay yüzeyinde (-157 ile 121 0C sıcaklıkta) verimli çalışması gerekiyordu. Ayrıca uzay karanlık olduğu için düşük ışıklı ortamda çekim yapabilecek ışık ayarı olan uzaktan kontrol edilebilir bir kamera olması da önemliydi. Kollar sıvandı ve böyle özelliklere sahip bir kameranın nasıl yapılacağı konusunda mühendisler harıl harıl çalışmaya başladı.

          NASA dönemin televizyon kamerası üreten birçok firma ile fikir alışverişinde bulundu. Komuta/Hizmet modülünde kullanılacak olan ve aynı zamanda Ay yüzeyine taşınacak kameranın geliştirilmesi için mühendislerle işbirliği sağlandı. RCA elektronik firmasının geliştirdiği böyle bir kamerayı ilk kez Apollo 7 görevinde kullanılacaktı. Westinghouse elektrik firması ise ışık ayarlanması, radyo yayımı ve enerji üretimi konusunda daha verimli başka bir kamera daha yaptı. Bu kamera ise ilk kez Apollo 9 görevinde kullanılacaktı.  Kamera sorunu çözülmüş gibiydi ancak yayın için elde edilen görüntülerin kayıpsız şekilde yeryüzüne aktarılması gerekiyordu.

          Dönemin televizyonlarında görüntüler saniyede 30 kare şeklinde 3-5 MHz bant genişliğinde sağlanıyordu. Ancak Apollo görevlerinde Birleşik S-Bandı (USB) denilen bir sistem kullanılıyordu. Bu sistemde uzay aracı ile ilgili veriler, sesler, yörünge verileri aktarıldığından televizyon yayını için yalnızca 500 kHz’lik bir bant genişliği ayrılabiliyordu. Bu da televizyon için kullanılan genişlikten çok azdı. Bunun çözümü için televizyon sinyalinin düşük şekilde yeryüzüne iletilmesine karar verildi. Bu düşük sinyal ile sadece saniyede 10 kare görüntü sağlanabildi. Bu nedenle de görüntü kalitesi oldukça düşük oldu. Aynı zamanda bu düşük görüntü oranı bazı görüntülerin aktarılırken üstüste binmesine neden oldu. Bu durumu ortadan kaldırmak için spor yayınlarında kullanılan ağır çekim yöntemi kullanıldı. Başka bir sorun da yayını canlı olarak iletmedeydi. Gönderilen sinyal evlerdeki televizyon için uygun değildi. Bunu çözmek için gelen görüntüyü çeken başka bir kamera daha üretildi. Böylece istenilen hale dönüştürülen görüntüler evlerdeki televizyonlarda rahatlıkla yayınlanabildi.

          Ay yüzeyinden yayın aktarılırken yeryüzünde karşılaşılmayan sorunlar da vardı. Örneğin görüntü verileri aktarılırken aradaki uzaklıktan dolayı sinyal gücü zayıflıyordu. Güneş Sistem’inde başı boş gezen parçacıklardan dolayı da sinyale ek bir gürültü geliyordu. Aynı zamanda Yer havaküresi bazı sinyallerin geçmesine engel oluyordu. Bir de Ay’ın yeryüzüne doğru bakan yüzüne rahatlıkla yeryüzünden sinyal gönderilebiliyordu ancak Ay’dan yeryüzüne gönderilirken her yere eşit oranda sinyal aktarılamıyordu. Tüm bunları çözmek için uydu izlemesinde kullanılan ve büyük antenlerden (çapı en az 60 metre olan) oluşan küresel radar ağı devreye sokuldu. Örneğin Apollo 7’de ilk yayın yapılırken siyah-beyaz görüntüler önce Teksas ve Florida’da bulunan antenlere gönderildi. Ardından bu görüntüler uygun hale dönüştürülerek evdeki televizyonlara aktarılması için Houston’daki merkeze gönderildi. İlk denemeye göre oldukça başarılı geçen bu deneyim sonucunda çıkarılan derslerle birlikte Apollo 9’da başka bir deneme daha yapıldı.

          Ay’a ilk insanlı iniş görevi olan Apollo 11’de Neil Armstrong ve Edwin Aldrin siyah-beyaz görüntüler çekti. Ay etrafındaki yörüngede yer alan Komuta/Hizmet modülünde ise renkli kamera vardı. Ay yüzeyinden gelen görüntüler burada renklendirildi. Ay modülüne yerleştirilen dış kamera sayesinde de “ilk adım” kaydedildi. Ay modülündeki anten kullanılarak yeryüzüne sinyal gönderildi ve Kaliforniya ve Avustralya’daki üç büyük anten tarafından yakalandı. Yüksek kaliteli bu görüntüler ana merkezde birleştirilerek evdeki televizyonlara aktarıldı. Ay modülünün dışındaki kamera sayesinde astronotların Ay yüzeyinde yaptığı her şey kaydedildi. Bu kayıtlar daha sonra yeryüzüne gönderildi.

          Televizyon yayınları ilk başarıldığında siyah-beyaz da olsa uzaydan elde edilen görüntüler büyük yankı uyandırdı. Sıradaki hedef renkli yayına geçmekti. İlk deneme Apollo 10 görevinde yapıldı. Komuta/Hizmet modülünden Ay modülünün ayrılışı ve Ay yüzeyinden yörüngeye gelip tekrar geri bağlanmasının tamamı kayıt altına alındı. Bu görevde astronotlar için görüş sağlayan 5x7 cm büyüklüğündeki minik bir siyah-beyaz ekran da ilk kez kullanıldı. Renkli çekim yapabilen kameralar o dönem oldukça gelişmiş olmasına rağmen hafif olması ve daha az güçle çalışmasından dolayı Apollo görevinde renk tekerine (kırmızı, yeşil ve mavi süzgeçlere) sahip daha eski bir teknoloji kullanıldı. Görüntüler renksiz biçimde aktarılıyor daha sonra yeryüzünde birleştirilerek renklendirilip paylaşılıyordu. Bunun bir nedeni de siyah-beyaz görüntünün sinyal gücünün yüksek olmasıydı.